8 Ekim 2009 Perşembe

Istanbul Cerrahi Hastanesi'nin Sahte Kalitesi

Özetle konu şudur ; Kanaltürk’te sabahları Sağlıklı Bir Gün ismiyle, ve Kanal1’de de öğleden sonraları Sağlıklı Günler adıyla yayınlanan programlarda, çok kaliteli görünümü veren bir grup doktor çıkıyor. Bu programın sunucusu da konukları da İstanbul Cerrahi Hastanesi’nin doktorları ve hergün birbirlerini ağırlayarak çeşitli tıbbi konularda bilgiler veriyor, gelen telefon bağlantıları ve e-mail’lere o süre içinde olabilecek en detaylı cevapları veriyorlar. Programlarda açıkça hastanenin reklamı yapılmamakla beraber(kanunen yasak), sık sık ekranda görüntülenen danışma hattı ya da internet üzerinden kendilerine ulaşabileceğimiz söyleniyor.

Buraya kadar problem yok..

Problem şu ki, ekranda, hastalarına sunduklarını iddia ettikleri kaliteyle, hastaneye, o doktora gittiğinizde muhatap olduğunuz kalite çok çok farklı.. Daha kötüsü, hastayı çok güven dolu ve iyi niyetli bulursa, doktor “acil olarak” (gereksiz) ameliyat önerebiliyor! Ben bu adamların kurduğu sistemde “sahtekarlık” diye tanımlayabileceğim bir şey olduğunu düşünüyorum.

Ben gittiğimde, bekleme salonu Anadolu’dan gelmiş insanlarla doluydu.. öyle ki, 20 kişi kadar saydıktan sonra bıraktım, tam olarak kaç kişiydiler bilemiyorum ancak ben de dahil bir 5-6 kişi de ayakta bekliyorduk.. Bu insanlarla biraz konuşunca tv programını izleyip geldiklerini anladım.. “Başka biz buraları nereden biliriz ki?” diyen bir hanımla konuştum..

Bu insanlar ne yaşıyorlar? Hangi muayene kalitesiyle ve hangi uygulamalar önerilerek, ne paralar ödüyorlar bilmiyorum.. Ancak ben, detaylarda göreceğiniz sebeplerden dolayı güvenimi ve saygımı kaybettim.

Gene de belirtmeliyim ki, burada anlatacaklarım tümüyle benim kişisel deneyim ve gözlemlerime, bir de internette bu hastane hakkında yer alan (çok az sayıdaki) şikayetlere dayanıyor. Dolayısıyla çok sınırlı verilerle yorum yapacağım için bu yorumlar hastanenin ve doktorların tümünü bağlamaz. Zaten bu doğaya aykırı.. Hiçbir zaman herkesin kötü veya herkesin iyi olduğu bir ortam, ya da tamamen iyi ya da tamamen kötü bir insan olamaz. Ancak öte yandan da bir ortam bir kaliteyi bünyesinde barındırıyorsa, diğer kısımlarının kalitesi de doğal olarak şüpheli duruma düşer...

Üstelik ben cidden çok iyi bir gözlemciyim ve sezgilerim çok kuvvetlidir.. Bu insanların baştan beri kötü olduklarını düşünmüyorum ve bu organizasyona ya da bireylerine karşı düşmanca bir duygu taşımıyorum.. Ancak çoğu kere zaaflarımızın bizi kötüleştirdiği gibi, hırs ve egonun ağır basarak yavaş yavaş bu insanları kötüleştirmiş olabileceğini düşünüyorum.

Türk insanının birçok kere et muamelesi gördüğü bu özel sağlık sektörünü toparlamak için bizim birbirimizle iletişim içinde olup, bu organizasyonlara gereken uyarıyı sağlamamız gerekir diye düşünüyorum..

Evet detaylara gelirsek ;

Televizyonda vaat ettikleri kalite çok iyi. Teknik açıdan çok donanımlı, teknolojiye yatırım yapan, literatürü takip eden, yurtdışından hasta kabul eden, gene yurtdışından eğitim almaya gelen meslektaşlarını eğiten bir kurumsal kalitenin yanı sıra, hasta haklarına Türkiye standartlarının üzerinde saygılı, özellikle ve özellikle hastanın bilgilenme hakkına son derece saygılı, hastayla uzun vadeli ilişki geliştiren, gerekmeyen hiçbir uygulamayı önermeyen, hastanın yanından bakan bir doktor kalitesine sahipMİŞ GİBİ konuşarak... ve bunları hergün tekrarlayıp söyleye söyleye cidden bir tür beyin yıkaması yaparak sonunda şunu dedirtiyorlar: “Bu adamlar cidden çok kaliteli.. işte aradığım kalite buydu... şu benim sırt problemini sorup konuşabileceğim cerrah bu.. ben iyisi mi bir an önce bir gidip konuşayım”..

Dahasını söyleyeyim mi? Ben bir Türk olarak böyle bir hastanemizin olmasıyla, böyle doktorlarımızın olmasıyla gurur duyuyordum :) Gerçi bu gururu koruyamadık..

Programın sunucusu olan Dr.Onur Kulaksızoğlu’ndan birkaç ifade şöyle (mot-a-mot değil, ama anlam olarak aynı) ;

“.. ben hastamla sanki konuyla alakasız gibi görünen detaylara bile girer, detaylı bir sohbetle hastamdan geçmişi ve durumuyla ilgili bilgi alırım.. arkasından mutlaka bir klinik muayene yapmam gerekir.. dolayısıyla bir muayene en az, en en az 20 dakikadır..” DOĞRU DEĞİL

“.. ben bana gelen hastaların %95’ine ameliyat önermiyorum.. ancak ve ancak çok gerekli olması durumunda ameliyat seçeneğini öneriyorum.. ameliyat en son tercihtir..” DOĞRU DEĞİL

“.. ben hastalarımla akraba gibi olurum.. ilişkimiz yıllarca sürer ve her zaman beni arayıp danışabilirler” DOĞRU DEĞİL

“.. bilgilenmek sizin en doğal hakkınız.. Bizler artık o bilgi vermekten kaçınan, hastaya açıklama yapmayan eski jenerasyon doktorlardan farklıyız, doğrusu da bu zaten.. Hasta her şeyi sorup öğrenebilmeli, kendini doktoruyla bilgilenme konusunda çok rahat hissetmeli..” DOĞRU DEĞİL

“.. biz artık muayene sonunda hastalarımıza teşhis, tedavi ve verdiğimiz bilgilerin içeriğini bir belge olarak hastalarımıza sunup, bu bilgileri aldıklarına dair imza alıyoruz.. böylece yaptığımız çalışma, sonradan oluşabilecek iletişim problemlerine karşı belgelenmiş oluyor..”
DOĞRU DEĞİL

Bu arada davranış kalitesi de ekrandayken çok çok iyi... En masum yüzlü ve en iyi pazarlayan doktorlarını sunucu olarak belirlemişler.. Ekranda o kadar sevimli, aileden biri gibi bir duruşu,tavrı olan, o kadar kardeşçe bakan, ve o kadar sıcacık, masumane gülümseyen bir doktor görüyorsunuz ki, “bu adam hayatta kötü olamaz” diyorsunuz.

Gerçekte sundukları kaliteyse devlet hastanesine göre, bazı açılardan hemen hemen aynı, bazı açılardansa bariz bir şekilde daha kötüydü ve vasatın altındaydı! Benim ziyaret ettiğim doktor Op.Dr.Onur Kulaksızoğlu’ydu ve detayları şöyle gözlemledim;

Buna çok ta önem vermemekle birlikte, muayene için bekleme süresi benim deneyimimde 50 dakikaydı. Bunun o güne özgü bir yoğunluk olabileceğini, ve tabii ki doktorun hastalarına içine sinen bir süre ayırmasının, dolayısıyla randevuların aksamasının daha iyi olduğunu düşündüm. Ancak bana ayrılan süre hem o gün hem de sonraki ziyaretimde çok kısa sürdüğü için, diğer hastalarda da muayene sürelerinin kısa sürdüğünü gözlemlediğim için, ve sonradan düşününce sabah yayınlanan tv programını bitirip hastaneye gelmesinin, gecikmeye neden olup randevu saatlerini ezdiğini fark ettiğim için, bu gecikmeye gösterdiğim anlayışı da kaybettim.

Muayene için odasına girdiğimde çok yoğun buldum.. derken yoğunluğu geçip benimle ilgilenmeye başladığında davranışlarında çok düzeyli, nazik ve bir o kadar da uzak ve aceleci bir doktor tavrı buldum.. BBCde izlediğim bir belgesel vardı:The Human Body.. orada insanların ilişkilerinde uyum varsa bir miktar birbirlerini kopyaladıklarından bahsediyor, bir de bir deneyi gösteriyorlardı.. Deneyde programı yapan doktor birisiyle bir masanın etrafında karşılıklı oturmuş konuşuyordu.. çok ilginç bir şekilde biri tebessüm edince diğeri de etti.. biri masaya yaslanınca biraz sonra diğeri de yaslandı... bir süre sonra biri arkaya kaykılınca diğeri de kaykıldı.. İlginç değil mi :) .. bunu biz de yaşarız aslında ama hiç bu kadar bariz bir etkileşim görmemiştim..

Ha bizim Kulaksızoğlu mu? Onu “uyumlu diyalog” kapsamında değerlendiremedim! Beden dilinden pozitif hiçbirşey alamadım.. Donuk bakan, ekrandaki sıcak gülümsemeden eser olmayan, kısa konuşan, bir an önce “işi” bitirip yallah beni göndermek istiyormuş gibi hissettiğim bir yabancıydı.. en azından benimle, doktor-hasta bağı yaklaşık olarak %0dı..

Sonra, muayene çok hızlı gelişti... o kadar ki ben problemimle ilgili vermem gereken bilgileri tam olarak veremedim, bazı semptomlardan bahsedemedim bile... hatta bunu bile sonradan, eve döndükten sonra fark ettim.. çünkü niyeyse acele etmem gerekti!.. Muayene masasında gene çok hızlıydık.. ben daha önce de omurga muayenesi oldum (ki o muayenede doktorum parmak uçlarıyla problemi hissetti, ben de onun hissettiğini hissettim).. diyelim ki normal bir elle muayenede doktor aşağıdan yukarıya doğru bastıra bastıra ağrıyı kontrol ederken “Burada ağrı var mı?...... burada?....... burada?........ burada?......” hızında gidiyorsa, bizim Kulaksızoğlu, Allah vermeye, “Burada ağrı var mı?.. burada? burada? burada?” performansı gösterdi... adamın elleri o kadar hızlı seyretti ki, parmak uçlarının doğru noktalara basıp, ağrıyı hissedemediğini hissettim... ağrılı noktayı atladı! inanılmaz bir şekilde atladı... ve kalkıp oturmamı istedi.. Öz cümle ; muayene tam bir rutindi, doktora kısmen fikir vermiş olabilir ancak asıl problemli noktalarda işlevsiz kaldı... bu arada benim asıl boynumda fıtık var, adam boyun muayenesi yapmadı bile!!

Muayene bu şekilde bir 10 dakikada bittikten sonra beni MR’a yönlendirdi, ki bunu bekliyordum... o gün uygun olmadığımdan bir başka gün için MR bölümünden randevu alıp çıktım.. Muayenenin hızlı seyrini de bekleme odasındaki aşırı yığılmaya bağladım ve anlayışla karşıladım.. elbet bir sonraki görüşmemizde beni adam gibi dinleyip, kendisi de televizyonda o kadar bahsettiği bilgilendirmeyi detaylı olarak yapacak diye düşündüm..

Asıl kötüsü şimdi başlıyor!

MR grafileriyle beraber odasına alındığımda elimi sıkmanın dışında gene hiçbir sosyalleşme emaresi göstermeden direkt grafileri incelemeye başladı.. sanki benim oradaki varlığım sadece grafilerden ibaret, sanki sadece bunlara şöyle bir ayak-üstü bakıp bir yorum yapmaktan ibaretmiş gibi, sanki bir arkadaşının gönderdiği bir materyali incelemeyi araya sıkıştırıyormuş gibi, sadece ışıklı panoda grafilere bakıp, yorumunu söyleyip, “en kısa zamanda” ameliyat önerip, masasına oturup, ellerini masaya koyup, durup, “bitti.. hadi artık git” der gibi gözümün içine bakmaya başladı .. Ben sormasam bazı bilgileri alamayacaktım.. Önemli bir takım bilgileri o hastanede değil, başka bir hastanede alabildim .. o kadar bitmiş bir şeyi uzatıyor gibi hissettim ki, sorularımın önemli bir kısmını soramadım.. Bana genel preventif uygulamaları anlatmak yerine (kilo almamam gerektiği hariç), dışarıda bundan sonra yapmam gereken egzersiz bilgilerinin verileceğini söyleyip güzelce elimi sıkıp dışarı buyur etti.. Dışarıda da ben yardımcısı olan hemşireye ıslak nazarlarla, gözlerimi kırpıştırarak, beklenti içinde (bilgi verecek ya!) , kızcağız da bana tebessüm dolu gözlerle, uğurlamak üzere iyi günler dileyerek karşılıklı bakıştıktan sonra, benim talebim üzerine egzersiz bilgileri verildi.. Doktor beni odadan çıkardıktan sonrasını organize etmediği için ben kendi işimi kendim takip ettim.. bu arada omurgamda kan toplanması olduğundan da bahsetti, ama ne olduğunu hala bilmiyorum, çünkü açıklamadı! Ayrıca T bölgesindeki ağrılı noktayı muayenede atladığı gibi MR incelemesinde de “tertemiz ve problemsiz” buldu ve ben odanın ortasında elim sırtımda parmağım ağrıyan noktada, adama arkamı dönmüş, o noktada ısrarla bir problem olduğunu anlatmaya çalıştım, ama ilgisini çekemedim!.

Ah, çok pardon.. bu arada teşhisi de birkaç noktada yanlış çıktı! Hastanenin kendi MR biriminin raporuyla, benim sonradan gidip muayene olduğum FTR uzmanı olan “devlet” doktorum aynı yorumları yaparken, Dr.Kulaksızoğlu farklı bir teşhis koydu.. Şöyle ki;

Onur Kulaksızoğlu: L (bel)de 2 tane, C (boyun)de 1 tane, toplam 3 fıtık var.
İstanbul Cerrahi Hastanesi MR raporu: Tek fıtık var.. Cde.
Haydarpaşa Numune Hastanesi Erenköy Polikliniği FTR Uzmanı Dr.Can Bora Önder: Tek fıtık var..Cde.

O.Kulaksızoğlu: Lde 2 tane fıtık var.
İCH MR raporu: Lde dejenerasyon var.
H.N.H.Erenköy Polikliniği: Lde Schmorl nodülü var (Tye göre daha küçük, dejeneratif?, romatizmayla ilişkilendirdi).

O.Kulaksızoğlu: T(sırt)de problem yok,tertemiz.
İCH MR raporu: Tde Schmorl nodülü var.
H.N.H.Erenköy Polikliniği: Tde Schmorl nodülü var.

O.Kulaksızoğlu: Cdeki fıtık ameliyat gerektiriyor (3-6 ay gibi bir toleransla).
İCH MR raporu: -
H.N.H.Erenköy Polikliniği: Çoğu insanda bulunan seviyede ufak bir fıtık, kesinlikle ameliyat gerekmiyor, yaşam biçiminde düzenleme(egzersiz, ağır kaldırmama, doğru pozisyonlar gibi).

Dr.Kulaksızoğlu’nun bana söylediği şey aynen şuydu : “..Boyundaki fıtığınız çok ciddi.. hemen ameliyat olmanız gerek... (ben ameliyatlık seviyede şiddetli ve yaygın ağrım olmadığını söyleyince) kola, sırta vuran ağrılar olmadığı sürece 3 ay – 6 ay gibi bir süre bekleyebilirsiniz...ama daha fazla değil... bu sürede de ciddi ağrılar başlarsa hemen ameliyat olmanız gerekir!..”

Bu arada ben internette araştırma yapıp öyle gittiğim için şu soruyu sordum : Peki ameliyat olduktan sonra, yani diskin taşma yapan kısmı alındıktan sonra, etrafındaki doku kapanıp, disk tamamen iyileşir mi?.....sorumu tamamlayamadan başka bir şeyle konuyu değiştirdi.. bu ameliyatın kalıcı bir çözüm olup olmayacağıyla ilgili ciddi bir noktaydı.. bunun da cevabını alamadım!

Not : Schmorl nodülü diskin taşmasının omuriliğe değil omura, yani kemiğe doğru çıkıntılanmasıyla oluşan bir durum.. tehlikesiz, ancak ağrı sebebi olabilir... hem hastanenin kendi MR biriminin raporladığı gibi, hem de benim FTR doktorumun tek tek gösterdiği gibi, yandan çekim MRda minik beyaz lekecikler olarak kendini gösterir..


Hastanenin genel kalitesi için söyleyebileceklerim gözlemlerimle sınırlı ve şöyle;

Şehir içinde ve binaların arasında tost olmuş, küçük bir hastane intibaı bıraktı.. Bana böyle düşündüren şey dışarıdan görünüşü değil, içeri girdikten sonra, bir tür “farenin peynir aradığı labirent” gibi hastanın doktor aradığı bir tür labirent konfigürasyonu oldu.. Koridorlardan, dik yokuşlardan, buram buram yemek kokan kafeterya kapılarından geçtikten sonra, mide bulantımı idare etmeye çalışarak CityMed’e (yerin dibinde -2. katta doktorcuğumun gizlendiği yer!) duhul edebildim.. yemek kokuları orayı da istila etmiş olduğu için midemle bir miktar daha uğraşmam gerekti.. Ama muayene odası çok hoş, aydınlık bir ortamdı..

Binanın darlığı, küçüklüğü vs. önemli olmazdı.. eğer ayakta-hasta popülasyonunun yoğun olduğunu, yoğun bakım gibi ameliyattan çıkan hastaların alındığı bölümün boş olduğunu görmeseydim.. o detay da şöyle ;

Benim babam 10 yıldır şuuru kapalı yatan bir hasta olduğu için, ve biz birçok kere hastane ihtiyacı duyduğumuz, ama babamı taşıyabilecek kalitede hastane bulmakta güçlük çektiğimiz için, bu hastane ve doktorlarına da saygı duyduğum, kalitesini güven verici bulduğum için, babamla ilgili de bir araştırma yaptım... Bir gün yoğun bakıma ihtiyacımızın olması durumunda nasıl bir yere getirebileceğimi anlamak istedim ve yoğun bakım bölümünü ziyaret ettim.. Beni götürdükleri yer -2.katta(yani yerin altında), camlı bölmelerle ayrılan ve hasta yakınlarının içeriyi devamlı görebileceği türden değil, eski tip tamamen kapalı, basık ve biraz da karanlık, küçük bir odaydı.. görebildiğim kadarıyla 5-6 yatak vardı ve bomboştu!.. Tek yoğun bakımın orası olup olmadığını sordum, evet, orasıydı... Ameliyattan çıkan hastaların oraya mı, başka yere mi alındığını sordum, oraya alınıyordu... O gün hiç ameliyat yapılıp yapılmadığını sordum, yapılmamıştı...

Sıkışık bir bina... ameliyattan çıkanların alındığı yoğun bakım bomboş... içeride hiç kimse, ne hemşire, ne doktor, ne başka personel yok!... Buna bir de önünden geçtiğim Göz Biriminin hınca-hınç dolu bekleme salonunu (bir göz operasyonu 3 dakika sürüyormuş, bu operasyona giren şikayetçi bir başka hastanın ifadesiyle, operasyon sırasında hemşire doktora o hastadan sonra operasyon sırasında 32 hasta daha olduğunu söylemiş!), bir de benim gittiğim Beyin Omurilik Cerrahisinin yoğun bekleme salonu ve mezbahada koyun kesme performansıyla yapılan muayenelerini ekleyin.. Ben şöyle bir yorum yaptım : Bu adamlar özellikle ayakta hastalara çok yoğunlaşmış ve hasta sirkülasyonunu çok yoğun tutmak için giderek hızlanmışlar... öyle bir hal almış ki, artık muayene muayene olmaktan, teşhis doğruluktan, doktor da meslek etiğinden uzaklaşmış... artık ameliyatlık olmayan hastaya da ameliyat önerir hale gelmiş.. yüksek doluluk sağlayan birimlerin yanı sıra mutlaka daha yavaş işleyen birimler de var.. ancak onların iş hacmi de yoğun bakımı hergün kullanmayı gerektirmeyecek ölçüde.. Adı “Cerrahi” olan bir hastanenin yoğun bakım departmanının bomboş olması ne demek?!
Tabii gene de bu değerlendirme 1 günlük gözleme dayanıyor.. umarım yanılıyorumdur..

Bu arada internette de bu İstanbul Cerrahi Hastanesiyle ilgili şikayetler okudum.. ancak adil olmak gerekirse, ne benim, ne de diğer şikayetlerin sayısı, hastanenin toplam hasta sayısına göre devede kulak bile değil... Ancak öte yandan da, şikayetlerini dile getirmeyenler olduğunu da biliyoruz... daha önemlisi şikayet etmesi gereken durumda olduğunun farkında bile olmayanlar olduğunu, ve bu bilinçli olmayan hastaların sayısının çok fazla olduğunu da biliyoruz.. Bu durum bu hastaneye özel değil, Türkiye’de genel ve benim çok gözlemlediğim bir problem.

Aslında bunların hiçbiri benim bu kadar yazıp dökmeme neden olmazdı.. eğer profesyonelce sorumluluk üstlenselerdi... Kaliteli olan ve hizmet üreten profesyoneller iyi bilir ki, insan ürünü olan her şeyde hata payı vardır.. Ve eğer gerçekten kalitelilerse, bu problemlerin sayısı azdır.. Dolayısıyla, kaliteli bir profesyonelden hizmet aldığınızda, bir problem varsa, muhatap bulursunuz.. Ancak kalitesiz organizasyonlarda iş bittikten, paranız alındıktan sonra, siz problemle baş başa kaldıktan sonra bir muhatap bulamazsınız... onlar sadece yok olurlar!

Daha kötüsü ben burada bir tür sahtekarlık olduğuna inanıyorum.. Belli bir mesafeden çok saf görüntüsü veririm.. Aslında öyleyimdir de.. Ancak hiç aptal olmadım.. ve Türkiye’deki tıp çevreleri hakkında “bir miktar” tecrübem var.. bir de doktor benim özellikle ameliyat seçeneğiyle ilgilendiğimi fark etti..O yüzden doktorun bunu yiyeceğimi sandığı için bana ameliyat önerdiğine inanıyorum.. Tabii ki yemeyecektim.. Böyle şeyler beni gerçekten çok üzüyor..

Ayrıca hem Kulaksızoğlu’na, hem de başhekime attığım e-mail’lerime hiçbir cevap alamadım ve anladım ki bu organizasyon sıradan piyasa kalitesine sahip aslında.. Bunu doğrulayan bir şikayeti de internette okumuştum.. Bu hastanenin Göz Bölümünde operasyon geçiren 27 yaşındaki bir hastanın operasyon sonrasında ciddi göz kuruluğu problemi ortaya çıkıp doktoruna başvurunca yan çizen, sorumluluk almayan bir yaklaşımla karşılaşmış.. Adamın ifade ettiği sebep kızcağızın yaşıymış!... Yaşlandıkça göz kuruluğu gelişiyormuş! 27 yaşındayken! Hasta aynı bölümden başka bir göz doktoruna bunu söyleyince o diğer doktor cevap verememiş.... bunlar anlatılanlar.. ama benim deneyimimle de örtüşüyor...

Sonuç olarak; ben televizyonda kaliteli hizmet umudu veren bir sağlık organizasyonundan ve doktordan, çok kalitesiz bir hizmet aldım... yanlış teşhis kondum.... ve gereksiz bir ameliyata yönlendirildim... bunlarla ilgili olarak sorumluluk alan, ya da en azından muhatap olan birisini de bulamadım...

Bizim de başkalarının da bunları tekrar tekrar yaşamaması için, göz ardı edip yürüyüp gitmemek gerekir.